6 Ekim 2011 Perşembe

Tebeşirlerini Özledim, Çocukluğumun


Renkli tebeşir tozlarının boğazımıza kaçması ve silgiyi kullanabilmek için yapılan tahta silme savaşları... Kaçımız kara tahtada ezilip giden o renk cümbüşünün, merak edip tadına bakmadık ki? Sebepsiz yere ateşlenmelerimiz, hep bu yüzden değil miydi? Yaramazlık yapanın kafasına inen bir tür balyoz... O kadar minik balyoz olur mu demeyin. O minik canavarı, bir de zavallı başımdan dinleyin.




O tebeşir denen şey hem kafamıza inen bir silahtı, hem de tenefüs aralarında en sevdiğimiz oyuncak...


Babamızın aldığı pahalı topları dahi görmezdi gözümüz, tebeşirse söz konusu olan. Hiçbirimiz en sevdiğimiz bebeğimizi özlemezdik okul saatlerinde. Tebeşir savaşı başladığı an, hayat dururdu birden bire. Bir tek, bizim savaşımızda zaferler vardı çünkü, tarih marih hak getire...


Böyleydi bizim zamanımızda okumak. Bir minik tebeşirin dahi anısı vardı, heybetli bir kara tahtanın sıcaklığı... Şimdiki tahta kalemleriyle hanginiz paylaştınız sırrınızı ve hanginiz o solgun görünümlü -sözde tahtaya- çizdiniz renkli anılarınızı? Renkler de azaldı artık değil mi? Biraz kırmızı, biraz mavi ve biraz da siyaha renk dendi. Ne pembe kaldı sınıflarda, ne beyaz, ne yeşil ne de diğerleri...


Bizim zamanımızda kafamıza tebeşir yağmuru düşerdi. Bazen acırdı başımız ama her daim rengarenkti sınıflarımız.

0 yorum:

Yorum Gönder

Bu blog dir.