22 Eylül 2011 Perşembe

Ezilmiş Dondurma

Küçük bir çocuğun hayalleri kadardı aslında yaşam. O hayalleri her söndürdüğümüzde bir lokma nefes de yitti bizimle. Oksijen takviyeleri yeter miydi mutlu olmaya? Yahut kaç nefes geri verirdi, aynı hayalleri aynı çocuğa?

Can Çıkar, Huy Çıkmaz Felsefesi

Bir kere daha anladım, can çıkar huy çıkmazmış cidden. Nasıl geldiyse kişi, öyle gidermiş gerçekten. Umudum kalmadı, değişimlere dair artık. Ruh sabit kalarak öc mü alıyor bedenden?





Yağmur

Yağmur yağmıyor sanki, gök yerle bir oluyor. Tüm sema bir olmuş, üzerime geliyor. Halbuki ben severdim yağmurları. Güneş gibi yakmazdı, o gibi dağıtmazdı. Huzur verirdi yağmur, temizlerdi ruhumu. Hangi sel alıp gitti, son kalan huzurumu?

Zaten beni ıslatan yağmur da değilmiş ki. Gözyaşlarımdan büyük afet yok artık şimdi.






Kadın!

Kadınlar müsrif değildir oysa. Onları müsrif kılan erkeklerdir aslında. 

En Ölümcül Hastalık: Büyümek

Kısa etekleri olurdu umutların. Uçuşurdu rüzgârda usulca. Pembe ince çorabı kaçsa da gülerdi en acınası haline, kahkahalarla. Kahkaha atmak nefes almak gibiydi ona. Umutları ve kahkahaları eşliğinde dans ederdi hayatla. Gün olup büyüyeceği hiç gelmemişti aklına. Aynaya düştüğünde olgun yüzü, bir daha sığamadı kısa etekler içine. Büyümüştü ya... Hayalleri gibi bacaklarını da kapatmalıydı ne de olsa.

Ve pembe, sadece çocuklara yakışırdı aslında.

Büyümek böyle bir illetti ve o da karşı koyamadı bu hastalığa.

Öldü gençliği kollarında...






Bataklıktaki En İyi Saza İthafen

Boş kâğıt verdiğim 'Computational Methods in Atomic and Molecular Physics' sınavı sonrası facebook hayran sayfamı, hayattan tüm bezmişliğimle açtığımda gördüğüm şey, başka biri için gayet sıradan aslında; hayran sayısı 50 kişi kadar artmış durumda! O anda elimde olmadan gülümsüyorum hayata ve iç sesim dışa vuruyor:

"Satmışım sınavın osunu busunu, benim gerçek mutluluğum işte bu!"

20 Eylül 2011 Salı

Yalnızlığım Kadar Kalabalığım

Tıklım tıklımdı içim, aniden sen çıkageldin. En sakin yerim oldu yüreğim, içini yalnız sana tahsis ettim. Önceleri rahat ettin, sevindin. Sonra sıkıldığını fark ettin. Yüzün düşerken gözlerimden, buğulanıyordu dudaklarım. Ah, sana bir kere daha dokunsaydım... O vakit, yeniden canlanırdı belki kalabalıklarım!

Canından Çok Sevsene Beni?

Asla sevemezsin kimseyi, kendinden daha fazla. Susarsın saatlerce, yelkovan soluk soluğa... Egon ağır basar illa, illa savunursun benliğini. Yalana gerek yok, kimse kimseyi, canından çok sevmedi!





Tut ki!



Tut ki çatır çatır kırdım kemiklerini tüm hayallerin. Ne pansuman yaptılar ruhuna, ne iyileşebildi küskün tenin. Tut ki en yüksek kötülük dağının tepesinden attım bütün şehri. O şehir ki içinde saklardı seni ve beni. Biz yok olduk, o şehir infilak etti. Tut ki kimse oralı olmadı, biz ölürken birbirimizde; kılı kıpırdamadı sevgilerin.

Öylesine Vol. X

Bilmediğin şeyler var senin. Benim içimde saklı, sana asla söyleyemediğim... Öyle bir tıkanır ki boğazıma sana dair düğümlerim, çözmeye senin bile gücün yetmez sevgilim.
Bu blog dir.