6 Ekim 2011 Perşembe

Angut!

"Angut musun?" dedi kız, "Sana öyleyim." diye cevap verdi oğlan.

Genç kız gülüp geçti, bi' angutla ne işi olabilirdi ki? Yürüdü, kaderinden uzaklaşıyordu belki. O, çok daha iyilerine layık bir güzellikti, en çok seveni sevecekti illa ki.

Köşe başında durdu birden. Bir şey çekmişti dikkatini: Yerde yatan ölü bir kuş ve başında bekleyen eşi... Yaklaştı kız, diğer kuşun ondan korkmasını bekledi. ...
Kuş kıpırdamadı, olduğu yere çakılı kalmıştı sanki. Elini uzattı kuşa doğru, artık bu küçük şeyin ürküp uçması gerekti. Kuş oralı olmadı. Gözünü diktiği yer, eşinin cansız bedeniydi.

Şaşkındı genç kız, birikmişti beynine soru işaretleri. Neydi bu yani, bu kuş ne zamana kadar böyle bekleyecekti? Üstelik... Ne kuşuydu bu, ilk kez görüyor gibiydi. Eşinin ölüsüne gözünü dikmiş bakan bu küçük şey, ne büyük bir şey yaptığını fark ediyor muydu şimdi?

"İşte," dedi iç geçirerek, "gerçek aşkın resmi."

O akşam üstü, genç bir kız -ölmüş eşine gözlerini dikmiş bekleyen- bir kuşun resmini çekti. Aşkın resmiydi bu, onu odasında en güzel köşeye iliştirdi. Hayaller kurdu, onu böyle sevebilecek birini düşledi.

Asla bilemedi, o kuşun angut kuşu olduğunu. Ve angut kuşlarının ölene dek, eşlerinin cansız bedenine bakarak durduğunu...

"Angut musun?" dedi kız, "Sana öyleyim." diye cevap verdi oğlan. Kız gülüp geçti ve angut gibi birinin aşkından etti kendini.

0 yorum:

Yorum Gönder

Bu blog dir.